Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ÖT Başvurusu kararına konu olayda (B. No: 2015/16029, 19.2.2019 T. Karar için bkz. 4.04.2019 ve 30735 Sayılı Resmi Gazete) başvurucu boşanmak üzere olduğu eşi hakkında, kendisine şiddet uyguladığı gerekçesiyle, 8.3.2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu uyarınca, Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesi’nden koruma tedbiri kararı verilmesini talep etmiştir. Mahkeme 24.6.2014 tarihinde talebin kabulüne karar vererek beş ay süreyle başvurucunun boşanmak üzere olduğu eşi hakkında tedbir uygulanmasına karar vermiştir.
Başvurucu 22.7.2015 tarihinde aynı Aile Mahkemesi’ne başvurarak boşanmak üzere olduğu eşinin 9.11.2014 tarihinde kendisini darp ettiğini, böylelikle koruma kararının gereklerine aykırı davrandığını; bu nedenle Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 13. maddesi gereğince eşi hakkında zorlama hapsi kararı verilmesini talep etmiştir.
Aile Mahkemesi ise beş ay süreyle verilen koruma kararının 26.11.2014 tarihinde geçerliliğini yitirdiğini, bu tarihten sonraki eylemlerin ise zorlama hapsi için gerekçe oluşturmayacağını gerekçe göstererek zorlama hapsi talebinin reddine karar vermiştir.
Başvurucu darp olayının hakkında koruma kararı tesis edilen dönemde, 9.11.2014 tarihinde, gerçekleştiğini ileri sürmek suretiyle anılan karara karşı itirazda bulunmuş ise de itiraz merciince itirazın reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun şartları oluşmasına rağmen zorlama hapis talebinin reddedilmesinin Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınmış maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, oybirliği ile, 9.11.2014 tarihinde gerçekleşen darp olayına ilişkin hiçbir inceleme ve değerlendirme yapmadan zorlama hapsi talebinin reddedilmesinin başvurucunun AY m. 17’de güvenceye alınmış hakkını ihlal edeceğini belirtmiştir.
Mahkeme üyeleri arasındaki görüş ayrılıkları ise hak ihlali bulunduğunun tespit edilmesinden sonra yeniden yargılamaya hükmedilebilip hükmedilemeyeceği noktasında ortaya çıkmıştır.
Çoğunluk görüşü tarafından karar tarihinde başvurucu lehine beş ay süreyle verilmiş olan tedbir kararının sona ermiş olduğu dikkate alınarak ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılarak başvurucunun yeniden yargılama yapılması talebi reddedilmiştir.
Çoğunluk kararına muhalif kalan iki üye ise; ihlalin tespiti ile yetinilmesinin yeterli bir hukuki yaptırım olmayacağı gerekçesiyle yeniden yargılama yapılması için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiğini savunmuştur.