Anayasa Mahkemesi, HAGB Kararı ile Birlikte Müsadere Kararı da Verildiğinde Hükmün Parçası Olan Müsadere Kararının İnfaz Edilemeyeceğine, Aksine Bir Uygulamanın Mülkiyet Hakkını İhlal Edeceğine Karar Vermiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin Süleyman Başmeydan Başvurusu kararına (B. No: 2015/6164, 20.6.2019 T., 23.7.2019 Tarihli ve 30840 Sayılı Resmi Gazete) konu olayda başvurucu hakkında ilk derece mahkemesi tarafından orman kadastrosu sınırlar içinde işgal ve faydalanma suçunu işlediği gerekçesiyle on hapis cezasına mahkumiyet kararı verilmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir. Mahkeme ayrıca suça konu yerde bulunan fıstık fidanlarının müsaderesine karar vermiştir.

Başvurucu müsadere kararının hukuka aykırı olduğundan bahisle HAGB kararına itiraz etmiştir. HAGB koşullarının somut olayda oluşup oluşmadığı yönünden incelenen itiraz, karar yerinde görüldüğünden reddedilmiştir.

Başvurucu müsadere kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay müsadere kararı hükmün bir parçası olduğundan ve HAGB kararına karşı temyiz yoluna başvurulamadığından temyiz başvurusunu reddetmiştir.

Başvurucu mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi CMK m. 230/5’te yer alan “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” şeklindeki düzenlemeden dolayı hükmün bir parçası olan ve güvenlik tedbiri özelliği gösteren müsadere kararının da infaz edilemeyeceğini gerekçe göstererek HAGB kararı verildiğinde müsadere kararının infaz edilemeyeceğini kabul etmiştir. Bu nedenle de başvurucunun fıstık fidanlarının müsaderesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir [Karar için bkz. (Çevrimiçi), http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190723-8.pdf, 23 Temmuz 2019].

Not-1: Yargıtay Ceza Genel Kurulu HAGB kararı verildiğinde müsadere kararının denetim süresinde infaz edilemeyeceği görüşündedir. Ceza Genel Kurulu’na göre denetim süresi içinde müsaderesine karar verilen eşyalar yediemin sıfatıyla hakkında mahkumiyet hükmü kurulan kişiye bırakılmalıdır (2014/6-66 E., 2014/365 K., 11/7/2014 T.)

Doktrinde de HAGB kararı verildiğinde hüküm sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığından hükmün bir parçası olan ve güvenlik tedbiri özelliği gösteren müsadere kararının da hukuki sonuç doğuramayacağı kabul edilmekteydi. Böyle bir neticenin gerçekleşebilmesi için kanunda açık düzenlemenin var olması gerektiğine işaret edilmekteydi (Bkz. Fatih Selami Mahmutoğlu, Serra Karadeniz, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Şerhi, İstanbul, Beta Yayınları, 2016, s. 1276-1277.)

Not-2:Yargıtay kararına konu bir olayda sanık hakkında suçu işlediğinin sabit olduğu gerekçesiyle 1 yıl 8 ay hapis cezası verilmiş ayrıca suçta kullanılan tabanca, şarjör ve mermilerin müsaderesine hükmedilmiş ve fakat şartları oluştuğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Akabinde 5 yıllık denetim süresi içerisinde sanığın kasıtlı suç işlemediğinden bahisle açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılmasına, açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmiştir. Sonrasında sanık müsaderesine karar verilen tabanca, şarjör ve mermilerin iadesini talep etmiş ancak Mahkemece talep hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir. Kesin karara karşı, HAGB kararı ile birlikte müsadere kararı verildiğinde müsadere kararının infaz edilmesinin hukuka aykırı olacağı gerekçesiyle Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulmuş ve kararın bozularak başlangıçta müsaderesine karar verilen eşyaların 5 yıllık denetim süresinin sonunda davanın düşmesine karar verilmesinden sonra sanığa iade edilmesine yönelik karar kurulması talep edilmiştir. Kanun yararına bozma talebini inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2020/31885 E., 2021/10056 K., 22/03/2021 T.’li kararıyla Bakanlığın talebinin kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü aşağıdaki gibidir:

Denetim süresi içinde suç işlenmemesi ya da yükümlülüklere uyulması nedeniyle verilecek düşme kararıyla birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın bütün hüküm ve sonuçları ile ortadan kalkacağı gözetildiğinde, düşme kararı ile birlikte suçta kullanılan eşyanın akıbeti hakkında da yeniden bir karar verilmesi gerekir.
Düşme kararı, CMK.nın 223/8. maddesinde “Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması halinde davanın düşmesine karar verilir.” şeklinde tanımlanmıştır. Sanığın CMK.nın 231/8. maddesinde düzenlenen 5 yıllık denetim içerisinde suç işlememesi ya da yükümlülükleri yerine getirmesi, kovuşturmanın devamına engel olmakla bu husus bir kovuşturma şartına dönüşmektedir. Bu durumda CMK.nın 231/10. maddesine göre verilecek düşme kararı da aynı Kanunun 223/8. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Bu niteliği itibariyle düşme kararı, sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren nedenlerden birisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla hakkında düşme kararı verilen kimsenin hukuk düzeni açısından hüküm giymiş gibi kabul edilerek bir suç işlediği gerekçesiyle hakkında doğrudan ceza (hapis veya adli para cezası) olmasa da güvenlik tedbiri biçiminde cezai sonuçlar da uygulanması mümkün değildir.

Yukarıda belirtildiği üzere bir güvenlik tedbiri olan müsaderenin uygulanabilmesi için kişinin suç işlediğinin kesinleşen bir mahkeme kararı ile ortaya konulması gerekir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 2009/7 – 96 Esas, 2009/188 Karar sayılı kararında da, sanıklardan ele geçirilen ve bizatihi müsadereye tabi olmayan eşyaların müsaderesine karar verilebilmesi için öncelikle işledikleri eylemlerin suç teşkil etmesinin gerekli olduğu vurgulanmıştır.
Sonuç olarak açıklanması geri bırakılan hükmün, suç işlenmeden ya da yükümlülüklere uygun şekilde tamamlanan denetim süresi sonunda CMK.nın 231/10. ve 223/8. maddeleri uyarınca ortadan kaldırılarak verilen davanın düşmesine dair karar, kişinin suç işlediğini ortaya koyan ve hukuki açıdan sonuç doğurmaya elverişli  bir mahkeme hükmü niteliğinde bulunmadığından güvenlik tedbiri olan müsaderenin uygulanmasının mümkün bulunmadığı gözetilmeden emanete kayıtlı silahın, idareye teslimi yerine  İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/01/2020 tarihli ve 2010/524 esas, 2010/795 sayılı ek kararı ile bu hususta yeniden “karar verilmesine yer olmadığı” kararı üzerine yapılan itirazın  mercii İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20/02/2020 tarihli ve 2020/267 değişik iş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.”

Yazar Hakkında

Av. Burak AKIN

Av. Burak AKIN lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, tezli yüksek lisans eğitimini ise Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamlamış olup halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde doktora eğitimine devam etmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ayrıca bu yazıları da inceleyebilirsiniz.