Anayasa Mahkemesi’nin İbrahim Sözer ve Diğerleri Başvurusu kararına konu olayda (B. No: 2016/10425, 4.04.2019 T., Karar için bkz. 8.05.2019 Tarihli ve 30768 Sayılı Resmi Gazete) başvurucuların maliki olduğu taşınmaz 1986 yılında uygulama imar planıyla kamu hizmeti alanına (ilköğretim alanı ihtiyacına binaen) ayrılmıştır. Başvurucular taşınmazısın kamulaştırılması için İdareye başvurmuşlar; ancak netice alamamışlardır.
İdare 2013 yılında başvurucular aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açmıştır. Bilirkişi raporu düzenlenerek taşınmazın bedeli tespit edilmiştir. İdareye tespit edilen bedeli başvurucuların banka hesabına yatırması için süre verilmiş ise de idare kamulaştırma kararından vazgeçerek tespit edilen bedeli yatırmamıştır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmiştir. İdarenin kamulaştırma kararından vazgeçmesinin nedeni ilköğretim ihtiyacı alanının düzenleme ortaklık payı kesintisi ile karşılanmasıdır.
Başvurular İdare aleyhine tam yargı davası açarak kamulaştırma bedelinin ödenmesini ve zararlarının karşılanması talep etmişlerdir. İdare Mahkemesi idarenin kamulaştırma kararından vazgeçmesi nedeniyle kamulaştırma bedelinin ödenmeyeceğini gerekçe göstererek davanın reddine karar vermiştir.
Başvurucular, bu kez de, uygulama imar planının değiştirilmesi taleplerinin Belediye Meclisince reddedilmesi nedeniyle anılan kararın iptal edilmesi için İdare Mahkemesine başvurmuştur. İdare Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Başvurucular yaklaşık 33 yıl boyunca malikleri oldukları taşınmazı serbest kullanamamaları nedeniyle uğradıkları zararın giderilmesi talebiyle yaptıkları başvurunun idare mahkemesince reddedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi somut olayda başvuruculara ait taşınmazın 1986 yılında yapılan uygulama imar planıyla kamu hizmetine ayrıldığına dikkat çekmiş ve taşınmaz üzerindeki kısıtlamanın yaklaşık 33 yıldan beri devam ettiğini vurgulamıştır. İdare tarafından kamulaştırma kararından vazgeçilmiş ise de taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasından kaynaklanan kısıtlamanın sürdüğü üzerinde durmuştur. Bu kısıtlamanın ise ancak imar plan tadilatı yapılması üzerine taşınmazın kamu hizmeti alandan çıkarılmasıyla mümkün olabileceğini belirtmiştir. Mahkemeye göre uygulama imar planının değiştirilmesinin reddine yönelik Belediye Meclisi kararı idare mahkemesince reddedilmiştir. Danıştay tarafından onama kararı verilmesi durumunda başvurucular taşınmazlarını serbestçe kullanabilecektir.
Ancak başvurucuların yaklaşık 33 yıldır taşınmazı serbest kullanamamaları nedeniyle uğradıkları zararın giderilmesi taleplerinin olduğu da gözardı edilmemelidir. Yukarıda da değinildiği gibi başvurucuların taşınmazları üzerinde 33 yıl boyunca inşaat yasağı gibi kısıtlamalar devam etmiştir. Bu süre boyunca taşınmaz hukuki işlemelere konu edilememiştir. Bu nedenle başvurucuların tazminat istemlerinin kamulaştırma bedeliyle sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin ödenmesinin yanı sıra, anılan zararlarının da karşılanması nedeniyle idare mahkemesinde dava açmışlarsa da idare mahkemesi kamulaştırma kararından vazgeçildiği bu nedenle kamulaştırma bedeli ödenmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemeye göre başvurucuların söz konusu zararlarının da karşılanması gerekirdi.
Anayasa Mahkemesi’ne göre somut olayda kamu makamlarının taşınmazın kamulaştırılması ya da kamulaştırılmaya gerek duyulmaması durumunda imar planı değişikliğiyle taşınmaz üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması hususundaki edilgen tutumları, bunun karşılığında herhangi bir tazminat ödenmemesi başvuruculara şahsi olarak olağandışı bir ve aşırı bir külfet yüklemektedir. Bu sebeple mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki denge başvurucular aleyhine bozulmuştur. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.