Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Sevik Başvurusu kararına konu olayda (B. No: 2017/24068, 18.07.2019 T., Karar için bkz. 1.08.2019 Tarihli ve 30849 Sayılı Resmi Gazete) başvurucu hükümlü olarak bulunduğu sırada cezaevi yönetimine başvurarak Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Yönetmeliği’nin (Ziyaret Yönetmeliği) 9/2 maddesine göre belirlediği iki kişinin ziyaretçi olarak kendisini ziyaret etmesine izin verilmesini istemiştir.
Ziyaret Yönetmeliği’nin 9/2 maddesi şöyledir:
“Hükümlü ve tutuklular, birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan üç ziyaretçisinin adı ve soyadı ile bilmesi hâlinde adresini ceza infaz kurumuna kabulünden ve kendisine bu hususun tebliğ edildiği tarihten itibaren 60 gün içinde bildirir. Bu ziyaretçiler, ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü ve tutuklunun nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi zorunlu hâller dışında değiştirilemez. Ceza infaz kurumu yönetimince, gerekli görülmesi hâlinde bildirilen ziyaretçiler hakkında, ziyarette bulunmalarında sakınca bulunup bulunmadığı konusunda kolluk aracılığıyla araştırma yaptırılır. Sakıncalı görülenlere ziyaret izni verilmez ve yeni ziyaretçinin bildirilmesi istenir.”
Hükümlü başvurucunun talebi İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla reddedilmiştir. Ret gerekçesinde Ziyaret Yönetmeliği’nin 9/2 maddesinde gösterilen 60 günlük süre içerisinde bildirimin yapılmamasına dayanılmıştır.
Başvurucu İdare ve Gözlem Kurulu kararına karşı İnfaz Hakimliği’ne itiraz etmiştir. İtiraz üzerine İnfaz Hakimliği’nce itiraz reddine karar verilmiştir. İnfaz Hakimliği’nin kararı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kesin olarak reddedilmiştir.
Başvurucu bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu iddialarında 60 günlük süresinin kanuni dayanağının olmadığını, anılan sürenin yönetmelik hükmüyle getirildiğini iddia etmiştir.
Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini belirtmiştir. Ardından Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da ziyaretçi isim listesinin bildirilmesi için herhangi bir hak düşürücü süre belirtilmediğine dikkat çekmiştir. Kaldı ki Ziyaret Yönetmeliği’nde anılan sürenin niteliğine ilişkin bir belirlemede bulunulmadığına ve sürenin geçmesinden sonra bildirimde bulunmaya engel teşkil eden bir düzenlemeye yer verilmediğine değinmiştir. Bu şartlar altında söz konusu 60 günlük sürenin hak düşürücü süre olarak değil, düzenleyici süre olarak yorumlanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle süresinde yapılmadığı gerekçesiyle başvurucunun belirlediği iki kişi ile görüşmesinin engellenmesinin Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlaline neden olacağını belirtmiştir.