Anayasa Mahkemesi Sadece İzin ve Bildirim Yükümlüğünün Yerine Getirilmemesi Nedeniyle Yurda Sokulan İzne ve Bildirime Konu Nakit Dövizin Yaklaşık 3,5 Katı Tutarında İdari Para Cezası Verilmesinin Mülkiyet Hakkını İhlal Edeceğine Karar Vermiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin Mohamed Kashet ve Diğerleri Başvurusu kararına konu olayda (B. No: 2015/17659, 20.06.2019 T., Karar için bkz. 26.07.2019 Tarihli ve 30843 Sayılı Resmi Gazete) gümrük memurlarınca başvurucuların aracında Türkiye’ye giriş yaparken 630.000 USD ve 11.400 TL bulunduğu tespit edilmiştir. Başvurucular tarafından söz konusu dövizin yurda getirilmek istendiği önceden gümrük makamlarına bildirilmemiş ve bu konuda izin de alınmamıştır.

Anılan eylemleri nedeniyle başvurucuların her birine ayrı ayrı  1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 3. maddesinin 2. ve 7. fıkralarına göre ayrı ayrı 715.169 TL idari para cezası verilmiştir.

1567 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte olan 1. maddesi şöyledir:

“Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Bakanlar Kurulu salahiyetlidir.”

1567 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 2. ve 7. fıkraları şöyledir:

“Fiil, 1 inci maddede yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması mahiyetinde ise 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişi; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs halinde bu bedelin yarısı kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”

“Kabahatin konusunu yabancı para oluşturması halinde, idarî para cezasının hesaplanmasında fiilin işlendiği tarih itibarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu paraya ilişkin ‘döviz satış kuru’ esas alınır.”

Başvurucular yurda döviz getirmenin yasak olmadığını ileri sürerek idari para cezası uygulanmasından şikayetçi olmuşlardır. Anayasa Mahkemesi tarafından derece mahkemelerinin 1567 sayılı Kanun’un ilgili maddelerini yorumlayarak idari para cezası tesis ettiği, bu yorumun da açıkça keyfi ve bariz takdir hatası içermediği vurgulanmıştır; bu nedenle de şikayet bu yönüyle haklı bulunmamıştır.

Anayasa Mahkemesi’nce başvurucuların her birine nakit dövizin fiil tarihindeki değerinin (630.000 USD = 1.426.200 TL) yarısı tutarında (715.169 TL) idari para cezası uygulandığına değinilmiştir. Bu yönüyle daha önce ihlal bulunmayan Orhan Gürel başvurusu (B. No: 2015/15358, 24.5.2018 T.) ile benzerlik olduğuna dikkat çekilmiştir. Ancak, anılan başvurudan farklı olarak, somut olaydaki başvuruda “tek bir olaydan kaynaklı olarak” başvurucuların her birine ayrı ayrı 715.169 TL olmak üzere toplamda 5.006.183 TL tutarında idare para cezası uygulandığının altı çizilmiştir. Bu tutarın yurda sokulmak istenen tutarın yaklaşık 3,5 katı olduğu vurgulanmıştır.

İlk derece mahkemesinin her bir başvurucu hakkında ayrı ayrı ceza tesis etmesinin nedeni 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesidir.

Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrası şöyledir: “Kabahatin işlenişine birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin her biri hakkında, fail olarak idarî para cezası verilir.”

Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucuların mülkiyet haklarına yönelik müdahaleye kendi kusurlarıyla neden oldukları ifade edilmiştir. Ayrıca Kabahatler Kanunu’nda yer alan açık düzenlemeden dolayı fiillerinin sonuçlarının da öngörülebilir olduğu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nce ayrıca olayda başvurular hakkında idari para cezası verilmesinin tek nedeninin izin ve bildirim yükümlülüğünün yeri getirilmemesi olduğu üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda başvuruculara suç isnadında bulunulmadığına, anılan paranın suç faaliyetlerinde kullanıldığına yönelik bir iddianın olmadığına dikkat çekilmiştir.

Mahkemeye göre gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında gerekse de Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararlarında izin ve bildirim yükümlüğünün yerine getirilmediği durumlarda bildirime konu nakit paranın yaklaşık yarısı oranında para cezası verilmesinin ölçülü olduğu kabul edilmektedir.

Ancak Anayasa Mahkemesi’nce somut olayın bu içtihatlardan farklı bir yönü olduğuna işaret edilmektedir: Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesine göre paranın sahibi olan her bir başvurucu hakkında ayrı ayrı nakit paranın yaklaşık yarısı tutarında idari para cezası tesis edilmesi ve böylece toplam idari para cezası tutarın yurda sokulmak istenen tutarın yaklaşık 3,5 katı olması ve bu idari yaptırımın yalnızca izin ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle tesis edilmesi.

Bu şartlar altında Anayasa Mahkemesi, her ne kadar idari para cezası öngörülebilir nitelikte olsa da (Kabahatler Kanunu, m. 14’te yer alan açık düzenlemeden dolayı), yalnızca izin ve bildirim yükümlüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle başvurucular hakkında bildirime konu tutarın yaklaşık 3,5 katı tutarında idari para cezası verilmesinin başvurucuların mülkiyet hakkının ihlaline neden olacağı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi’ne göre ilk derece mahkemesi Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesini ölçüsüz bir şekilde uygulamıştır.

Anayasa Mahkemesi ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında fayda görmüş ve kararın bir örneğini gereğinin yapılması için ilk derece mahkemesine göndermiştir.

Karara muhalif kalan Anayasa Mahkemesi başkanı ise, başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönünden karara katıldığını belirtmiştir. Ancak karara muhalif kalan Anayasa Mahkemesi Başkanı’göre ihlalin kaynağı Kabahatler Kanunu’nun 14. maddesinin ölçüsüz uygulanması değildir. İhlalin kaynağı bizatihi 14. maddenin kendisidir. İlk derece mahkemesinin çok açık olan 14. maddeyi uygulamaktan başka çaresi yoktur. İlk derece mahkemesi açık hükme rağmen hükümle bağdaşmayan bir karar veremez. Bu nedenle ihlal ve sonuçlarının yeniden yapılacak yargılama ile ortadan kaldırılması olanaklı değildir. Başkan’a göre ihlal kararı yeniden düzenleme yapması için yasama organına, yani TBMM’ye gönderilmelidir. Böylece Kabahatler Kanunu’nun 14.maddesi yeniden düzenlenmelidir (Başkanvekili de aynı gerekçeyle kararın bu kısmına muhalif kalmıştır).

Bir Mahkeme üyesi ise başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edilmediği gerekçesiyle karara muhalif kalmıştır.

Karar için bkz. (Çevrimiçi), http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190726-9.pdf, 30 Temmuz 2019.

Yazar Hakkında

Av. Burak AKIN

Av. Burak AKIN lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, tezli yüksek lisans eğitimini ise Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamlamış olup halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde doktora eğitimine devam etmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ayrıca bu yazıları da inceleyebilirsiniz.