KUVVETLİ BELİRTİ OLMAKSIZIN KONUTU TERK ETMEME ADLİ KONTROL TEDBİRİ UYGULANMASI İLE İLGİLİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KONUTU TERK ETMEME ADLİ KONTROL TEDBİRİNİN KUVVETLİ BELİRTİ OLMAKSIZIN UYGULANMASI İLE İLGİLİ “F.H. BAŞVUEUSU” KARARI HAKKINDA BİLGİ NOTU

I. OLAY ÖZETİ

               Anayasa Mahkemesi’nin F.H. Başvurusu kararına konu olay “avukat” olan başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) avukat yapılanması içinde yer aldığı ve böylece sözü edilen silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla tatbik edilen konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulanma şartlarının ve özellikle anılan tedbirin şartlarından biri olan “suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin” gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgilidir[1].

               Karara konu olayda Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca (Batı Başsavcılığı) tespit edilemeyen bir tarihte, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) avukat yapılanması içinde yer aldığı ve böylece sözü edilen silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla aralarında başvurucunun da olduğu bazı avukatlar hakkında soruşturma başlatılmıştır.

                    Bahsi geçen soruşturmada sulh ceza hâkimliğinden alınan kararlarla başvurucunun telekomünikasyon yoluyla kurduğu iletişimler bir süre tespit edilip dinlenmiş, kayda alınmış ve başvurucuya ait cep telefonunun sinyal bilgileri değerlendirilmiştir. Ayrıca başvurucunun kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ile çalıştığı işyeri, teknik araçlarla izlenip sesli veya görüntülü kayda alınmıştır.

                    Gözaltına alınan başvurucu, kollukça alınan ifadesinde kendisine isnat edilen suçu kabul etmemiştir. İfade sırasında başvurucuya özetle haklarında silahlı terör örgütü üyeliği nedeniyle soruşturma yürütülen başka avukatlarla olan ilişkisine, bu avukatlarla telekomünikasyon yoluyla kurduğu iletişimlere, kurduğu iletişimlerle diğer şüphelilerin kurduğu iletişimlerin ortak noktalarına, cep telefonunun başka şüpheli avukatlara ait cep telefonu ile aynı zaman diliminde aynı baz istasyonu çevresinden sinyal vermesine, savunmasını üstlendiği şüpheli veya sanıklardan ücret alıp almadığına, başka avukatlarla dava dosyaları veya soruşturmalar hakkında görüşmesine, müvekkilleriyle ve arkadaşlarıyla yaptığı bazı görüşmelere dair sorular sorulmuştur.

               Başvurucunun tutuklanması talep edilmişse de Sulh Ceza Hakimliği tarafından; telekomünikasyon yoluyla kurulan iletişimin denetlenmesine ilişkin kararlara istinaden yapılan işlemler sebebiyle düzenlenen tutanaklarda yer alan konuşmaların mesleki yardımlaşma kapsamında kaldığı, bazı şüphelilerle olan irtibatın mesleki faaliyet kapsamında olduğu ve tutuklamadan beklenen faydanın adli kontrolle de sağlanabileceği dikkate alınarak başvurucunun tutuklanması yönündeki talep reddedilmiş ancak başvurucunun konutu terk etmeme ve yurt dışına çıkmama tedbirleriyle adli kontrol altına alınmasına karar verilmiştir.

II. ANAYASA MAHKEMESİNİN DEĞERLENDİRMESİ

               Başvurucunun itirazının kesin olarak reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunması üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi konutu terk ememe adli kontrol tedbirinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına müdahale teşkil eden bir tedbir olduğunu vurgulamıştır. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesinin konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını kısıtlayan bir tedbir olduğunu değerlendirdiği ilk kararı Esra Özkan Özakça Başvurusu (Başvuru Numarası: 2017/32052) kararıdır (Bu karar ile ilgili aylık hukuk bültenimizde yer alan bilgi notuna ulaşmak için tıklayınız). Anılan karar ile paralel şekilde Mahkeme başvuru konusu olayda da benzer değerlendirme yaparak başvurucunun şikayetini kişi özgürlüğü ve güvenliği kapsamında incelemiştir.

               Mahkeme müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğunu tespit ettikten sonra suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olup olmadığını ve adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amacın ne olduğunu incelemiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemeyi yaparken somut olayın şartlarını ve başvuruya konu edilen yargısal süreci dikkate alarak fakat adli kontrole ilişkin “kararda yazılı gerekçeler üzerinden” inceleme yapması gerektiğinin altınız çizmiştir. Başka bir deyişle başvuruya konu yargısal kararda suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti ve/veya sözü edilen tedbire başvurulmasındaki meşru amaç öz itibarıyla da olsa belirtilmemiş ise Anayasa Mahkemesinin, ilgili yargı merciinin yerine geçerek sözü edilen eksiklikleri gideremeyeceğini ifade etmiştir.

21. Bahsi geçen nitelikteki bir adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir başvuruda Anayasa Mahkemesi, somut olayın şartlarını ve başvuruya konu edilen yargısal süreci dikkate alarak fakat adli kontrole ilişkin kararda yazılı gerekçeler üzerinden inceleme yapmalıdır. Bu nedenle başvuruya konu yargısal kararda suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti ve/veya sözü edilen tedbire başvurulmasındaki meşru amaç öz itibarıyla da olsa belirtilmemiş ise Anayasa Mahkemesi, ilgili yargı merciinin yerine geçerek sözü edilen eksiklikleri gideremez.”

Anayasa Mahkemesi, F.H. Başvurusu, Başvuru No: 2020/3459, § 21.

               Bu çerçevede “adli kontrol kararında yer alan gerekçeler üzerinden” incelemesini yapan Anayasa Mahkemesi, Sulh Ceza Hakimliği’nin tutuklama tedbiri reddedip başvurucunun adli kontrol altına alınmasına dair verdiği kararda telekomünikasyon yoluyla kurulan iletişimin denetlenmesine ilişkin kararlara istinaden yapılan işlemler sebebiyle düzenlenen tutanaklarda yer alan konuşmaların mesleki yardımlaşma kapsamında kaldığının ve başvurucunun bazı şüphelilerle olan irtibatının mesleki faaliyet kapsamında olduğunun belirtildiğine dikkat çekmiştir. Böylece Anayasa Mahkemesi, aslında bizatihi Sulh Ceza Hakimliğinin kendi kararında yer alan gerekçelerinin kuvvetli belirti teşkil etmediğini dolaylı da olsa ortaya koyduğunu söylemiştir.  Bu nedenle, kuvvetli belirti olmaksızın, başvurucu hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanmasının kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını (Anayasa m. 19/3) ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bilgilerinize sunarız.

Bilgi notuna PDF formatında ulaşmak için tıklayınız.


[1]     Başvuru Numarası: 2020/34559. Kararın yer aldığı Resmi Gazete için bkz. 9 Şubat 2024 tarihli 32455 sayılı Resmi Gazete.

Yazar Hakkında

Av. Burak AKIN

Av. Burak AKIN lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, tezli yüksek lisans eğitimini ise Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamlamış olup halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde doktora eğitimine devam etmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ayrıca bu yazıları da inceleyebilirsiniz.